Sayfalar

15 Şubat 2016 Pazartesi

Mudanya/Trilye

 Bu hafta sonu Mudanya'dan ses veriyorum. Bursa'nın ılık, yağmursuz son hafta sonlarından birini değerlendirelim dedik ve Trilye'ye gitmeye karar verdik. Trilye Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı olan bir beldesidir. Trilye'den bahsetmeden evel biraz Mudanya'dan bahsetmekle başlayayım. Mudanya, Bursa şehir merkezinin denize kıyısı olmasa da yarım saatlik bir süreçte deniz havası almaya sık sık geldiğimiz ama genellikle pis olduğundan denize girmediğimiz Bursa'mızın güzel ilçelerinden biridir. Ayrıca Budo ile bizi iki saatte İstanbul'a bağlar.

 İlk önce ulaşımdan bahsedersem; birinci seçenek metronun birinci yani Emek hattını kullanıp Emek'te son durakta inip 1-M otobüsleriyle ya da ikinci seçenek olarak Organize Sanayi metrosunda inip Mudanya minibüsleriyle trafik durumuna göre yarım saat 45 dakika da ulaşılabilir. Tabi demin de bahsettiğim gibi İstanbul Kabataş'tan Budo ile 2 saatte Mudanya merkeze gelebilirsiniz.
 Mudanya küçüktür. Kolayca yürünebilecek bir sahil şeridi bulunur. Burada hemen hemen her isteğe göre kafe, yemek yenecek yerler vardır. Kafe tarzında İncir Kafe, Deniz Feneri ya da Budo bekliyorsanız köşedeki adını bilmediğim çaycıyı önerebilirim. Yemek olayında ise Yunusların tam karşısındaki kokoreç ve balık ekmekçiler, sahil boyunca olan restoranları söyleyebilirim. Eğer yok ben çok iyi bir yer istiyorum derseniz Mütareke Evini geçtikten sonra sağdaki ikinci arada Kıyı Balık'ı ve onun biraz daha ilerisinde olan Kalami'yi önerebilirim. Mudanya'da yapılacak şeylere gelirsem eğer, sahil boyunca yürüyüp deniz havası almak en güzel aktivitedir. Mütakere Evi gezilebilir ama şu an tadilatta olduğundan dolayı kapalı. Mütakere evini geçtikten sonra restore edilmiş Mudanya evlerini görmek mümkün. Son olarak saatlerini bilmesem de eğer tarzınıza uyarsa İzzet Kaptanla bütün körfezi gezebilirsiniz.
 Bu yazı da Mudanya'dan bahsedeceklerim bu kadar.


 Gelelim Trilye'ye! Güzel, geniş bir pazar kahvaltısı ve ardından Trilye turu. Trilye Rumlardan kalma bir köy aslında. Bir ara adı Zeytinbağı olmuştu ama belediye dava açıp tekrar Trilye ismini geri kazanmış. 

 Trilye'ye nasıl gidilir? Organize Sanayi metro istasyonunundan kalkan minibüsler tek ulaşım aracı. Yarım saatte bir kalkıyor karşılıklı olarak. Minibüslerin yol güzergahı Bursa (Organize Sanayi) - Mudanya ve son durak Trilye olduğu için Mudanya'san da binilebilir araçlara. Mudanya-Trilye arası yaklaşık 20 dakika sürüyor. Zaten son durakta iniyorsunuz. Biz minibüsten indikten sonra hiç yukarıya tepeye çıkmadan sahile indik.
 Kahvaltı etmeden geldiğimiz için sağa sola bakınmadan iskelenin sol tarafına doğru yüz metre yürüdükten sonra Kız Denizi kafe&restorana oturduk. Kahvaltı, serpme kahvaltı tarzında ve her şey vardı hatta ek olarak yumurtalı ekmek, cevizli lokum ve sigara böreği bile vardı. (Dip not: Bursa'da cevizli lokum denince tuzlu, cevizli ekmek tarzı, buraya özgü hamur işi anlamına gelir) Buranın kahvaltısını, hizmetini ve de tuvaletlerinin temizliğini beğendik. Yaklaşık iki saat süren upuzun güzel sohbetli kahvaltımızdan sonra Trilye sokaklarını keşfetmeye çıktık. Öncelikle sahilden başlarsam; merkezden aşağıya indiğinizde sahil ikiye ayrılıyor. Bir tarafta yürünecek sahil öbür tarafta ise liman bulunuyor. Limanın hemen girişinde Trilye kadınlarının dükkanları var. Dükkan dediğime bakmayın daha çok baraka tarzında. Kendi yaptıkları el emeği salça, tarhana,turşu ve de en önemlisi Trilye halkının geçimini sağlayan "zeytin" ve zeytin ürünlerini satıyorlar.. Mevsimlerden zeytin sezonu olduğu için kırma yeşil zeytinden tutun da her çeşidi mevcut. Aynı şekilde boy boy pet şişelerde zeytin yağları da. Limana doğru yol aldığımızda piknik yapan insanlar, biraz daha ilerde denize girenler de yok değil. Bana gelince orada denize girmeyi tercih edenlerden değilim açıkçası. Limana doğru biraz daha ilerledikten sonra dikkatimi çeken şeylerden biri de balık ekmekçiler oldu. Benim karnım tok olduğu için denemedim.Ama yazısı çok hoşuma gitti.

 Biraz da yapılacaklardan bahsedesem eğer; ilk önce Trilye sokaklarında kaybolmak diyebilirim. Önce kaybolup, bayır, arabaların geçerken zorlandığı daracık, tarih kokan, zeytin ve incir dolu sokaklarından yavaş yavaş, geze geze tepeye ulaşmak, eşsiz manzaraya. Ardından hem güzel bir kahve içmek manzaraya karşı hem de yorgunluğunuzu atmak Çamlı Kahve'de. Çıkarken görebileceğiniz 3 tane kilise var. Bir tanesi şuan Fatih Camisi olarak kullanılmakta. Zamanında yarı haç şeklinde inşa edilmiş. Camiden önce sizi güzel bir bahçe karşılıyor. Biz caminin içini de gezmek istedik. Önce girdik küçücük bir oda şeklinde. Sağ taraf bir perdeyle kadınlara ayrılmış. Biz o kadar olduğunu düşündük ve çok büyük hayal kırıklığına uğrayacakken oranın yerlisi olan bir amca bize karşıdaki kapıya doğru gitmemizi işaret etti. İşte esas orada başlıyor gezmeniz gereken yer. Sanırım özel günlerde kullanılıyor içerisi. Genelde ibadetini yapmak isteyenler hemen girişteki yeri kullanıyorlar. Eskiden kilise olmasına rağmen bazı eklemeler yapılarak cami formuna dönüştürülmüş içerisi. Güzel, bakımlı ve bütün ayrıntıları korunmuş durumda, tabi kiliseden kalan mimari ayrıntılar da yok değil. Mimari konusunda çok bilgili olmasam da biz nelerin kilise dönemine, nelerin cami dönemine ait olduğunu, farklılıkları fark edebildik. Ayrıca caminin girişinde de açıklaması var. 
 Bir diğerine gelecek olursam, Taş Mektep. Hali harap durumda. Önceden papaz yetiştirme okuluymuş. Daha sonra cumhuriyet döneminde özellikle kimsesiz çocukların eğitim gördüğü ve yatılı bir okula çevrilmiş. Uzun yıllar böyle güzel bir amaç uğruna kullanılırken 80li yılların sonuna doğru devlet bu okula bakım yapamayacağını söylemiş ve kapatmış. Tabi halk daha kendi evini badana boya yapacak malzemeyi,parayı bulamazken okulu hiç düşünememiş bile. Kısaca bina kaderine terk edilmiş. Koskoca o görkemli bina harabe şeklinde kalakalmış. Buna ragmen tüm heybetiyle karşınızda duruyor.  Bunlarını nerden öğrendiğime gelince rehberli bir grup vardı, bir süre peşlerine takıldık. Trilyeli rehber amcam çok güzel anlatıyordu.
 Gelelim üçüncü ve son kiliseye. Burası da kültür merkezine dönüştürülmüş restorasyonla. Trilyedeki çeşitli etkinlikler burada yapılıyormuş. 
 Gezilip görülecek yerler hakkında ben bu kadar bilgiye sahibim. Gelelim Trilye'yi Trilye yapan şeye. Manzarasına! En tepeye çıktığınızda sizi üç tane kafe karşılıyor. Bizim en hoşumuza giden Çamlı Kahve oldu. Hemen oturduk manzaraya karşı ve Türk kahvelerimizi söyledik. Hafif hoş bir esinti, mis gibi kahve kokusu ve biraz da sohbet iyi geldi, dinlendirdi. Oturduğumuz yerin altı uçurum ve masmavi bir deniz. Kahvesi çok güzeldi, çayı da fena sayılmaz. Göz ucuyla yandaki kahvaltı masasına bakınca bizim yediklerimize benzer şeyler vardı üç aşağı beş yukarı. Bir dahaki sefere burası da denenmeli diyerek kalktık. 
 Dönüş yoluna geçtiğinizde Trilye Çarşı diye hediyelik bir dükkan var hemen sahile inerken. Ben içindekileri çok beğenmesem de bir sürü ıvır zıvır var. Bardaktan tutun şifalı tuzlara, magnetlere kadar bir sürü şey. Yan tarafında da zeytinle ilgili ürünler. Hatta zeytinyağı kolonyası bile var. Ağır olur zannetmiştik ama hafif güzelmiş. Belki hediyelik olarak düşünülebilir. Yazmadan geçemeyeceğim ki dükkanların içinden çok dışı güzel, değişik, oraya özgü. 
 Benim yazacaklarım bu kadar. Güzel bir pazar gününü değerlendirmek için ideal diyebilirim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder